Eşsiz Güzellik Alaçatı
Alaçatı, İzmir ilinin bir beldesidir. Çeşme ilçesi sınırlarında yer alır. Son yıllarda Ege Bölgesi’nde bulunan en gözde tatil yeri ve turizm merkezidir. Özellikle Akdeniz sıcağını sevmeyenlerin başlıca tatil adreslerinden biridir. Zira rüzgârı bol Alaçatı’nın deniz suyu hem daha serin hem daha az tuzludur. Rengârenk taş evleri ve hayat dolu sokaklarıyla kendi küçük ünü büyük bu belde, sadece Türk ünlülerin değil rüzgâr sörfü tutkunlarının da uğrak yeridir. Alaçatı sadece yazın değil kışın da sörf tutkunlarının ortak adresidir. Hem yılın yorgunluğunu atmak hem hayat dolu kalabalık içinde eğlenmek istiyorsanız burası, Türkiye’de gidebileceğiniz en iyi tatil rotalarından biridir.
Antik Çağ’daki adı Agrilia olduğu düşünülen Alaçatı, en eski çağlardan bugüne dek Ege’nin incisidir. Alaçatı hakkındaki ilk bilgiler 1300’lü yıllarda yazılan belgelerde karşımıza çıkar. Osmanlı döneminde piyadeler/ süvariler köyü olarak bilinen bu beldenin bugünkü adı, Alaca at ailesinin buraya yerleşmesiyle yıllar içinde Alaçatı olarak evrilir. 1566 yılında Osmanlıların Sakız Adası’nı fethetmesine kadar geçen süre içinde Alaçatı, Cenevizlilerin yönetimi altında şarapçılığı ile ön plana çıkmış, Anadolu’nun önemli ticaret merkezlerindendi.
19. yüzyılın ortalarında güneyi bataklık olan Alacaat köyünde sıtma salgını baş gösterir ve bataklığı kurutmak amacı ile bir kanal açılmasına karar verilir. Osmanlı mimarı Hacı Memiş’in çalışmaları ve çevreden yöreye getirilen Rum işçilerin emekleri sonucunda Alaçatı’nın güneyindeki bataklık bölge kurtarılarak yerleşime açıldı. Sağlıklı bir yerleşim yeri halini aldıktan sonra burada 45 bin kişi yaşıyordu. Bunların 40 bini Rum, 5 bini ise Türk’tü. Taş evlerinin çoğu 1850-1902 arasında inşa edilmiştir. ‘Alaçatı taşı’ adı verilen ve pomza taşı görünümlü kesme taşlar sayesinde bu evler kışın sıcak, yazın serin tutar. Özellikle Rum mimarisinin etkisinde kalan Alaçatı’da evler yöreye özgü taşlardan cumbalı ve iki katlı olarak inşa edilmişlerdir. 1912 Balkan Savaşı'nda Osmanlı'nın aldığı yenilgi sonucu, Balkanlardan kaçan göçmenler Alaçatı' ya gelmeye, Rumlar da köyü terk etmeye başlamıştır.
1923'te Türkiye ile Yunanistan arasında "mübadele anlaşması" imzalanır ve böylece Balkan Savaşı yıllarında Alaçatı'ya Kosova 'dan ve Bosna'dan gelen Arnavut ve Boşnak göçmenler ve Selanik, Kavala, Girit ve İstanköy'den mübadiller gelir ve Rumların terk ettiği evlere yerleşirler. İlk başlarda bağcılıkla geçinen yöre halkı Girit, Yugoslavya, Selanik ve Makedonya’dan gelen göçmenlerin buraya yerleşmesi ile tütüncülüğe de başlar. Zaman içinde tarımın gelişmesi ile yörede zeytin, enginar, anason ve narenciye de yetiştirilmeye başlanır.
Yaz ayları boyunca kuzey, kuzey-batı yönlerinde saatte 60 ila 70 km hızda esen rüzgâr, Alaçatı koyunu sörfçüler için vazgeçilmez yapmaktadır. Daimi esen rüzgârı, dalgasız ve derin olmayan denizi sayesinde dünyanın sayılı sörf merkezlerinde biri olan Alaçatı, hem amatör hem de profesyonel sörfçülere hitap eder. Alaçatı’nın sembolü haline gelmiş ve döneminin en önemli buluşu olan yel değirmenleri ise Alaçatı’nın en eski yapılarındandır.
İzmir’e bir saat, Çeşme’ye 15 dakika uzaklıkta bulunan Alaçatı’nın deniz seviyesinden yüksekliği 16 metredir. Kışlık nüfus 8 bin iken, yazlık nüfus 40–50 bini bulmaktadır. Alaçatı’nın sörf merkezi olması, sosyokültürel katkısının yanı sıra, ekonomik olarak da ülke ve belde turizmi için önemli bir kazanç kaynağıdır. Alaçatı ‘tarihsel sit alanı’ ilan edildiği için, günümüzde yöresel mimariye uygun olmayan bina yapılması yasaktır. Alaçatı’da sabahlara kadar yüksek sesli müzik yayını yapılmasına, bar ve diskotek açılmasına da izin verilmemektedir. Pazar yerindeki cami, mozaikli çarşısı ve karabiber ağaçlarıyla dolu dar sokakları, renkli taş evleri, plajları, yemekleri ve canlılığıyla Alaçatı’ya hayran kalacaksınız. İnsanlarının da sıcaklığından etkileneceğiniz Alaçatı’dan ayrılmak istemeyecek, hatta taş evlerden birini alıp şehir hayatını bırakarak buranın yerlisi olmak isteyeceksiniz.